Yeni imajıyla magazin gündeminde. Herkes fotoğraflarında göründüğü kadar zayıflayıp zayıflamadığını, değişip değişmediğini merak ediyor. Kendisi de “Eski Deniz’i sevmiyordum. Onu yolladım, yeni Deniz’i getirdim” diyor. Geçtiğimiz günlerde ‘Savaş ve Aşk’ isimli şarkısını çıkaran Seki’yle hayatında açtığı yeni dönemi konuştuk: “Bacaklarım, vücudum incecik. Çok şükür, olmam gereken kıvama geldim.”

– Yeni şarkın için çektirdiğin fotoğraflarla sosyal medyayı salladın. Her yerde sen konuşuluyorsun…

Yaşasın!

– Ama herkesin merak ettiği bir soru var: O fotoğrafların ne kadarı photoshop, ne kadarı gerçek?

“Ne kadar photoshop var” lafına çok kızıyorum.

– Neden?

Buse Tirman, Türkiye’nin en önemli fotoğraf sanatçılarından biri, onun çektiği fotoğraflar… Hepsi gerçek. Zaten eski Deniz’i sevmiyordum. Onu yolladım, yeni Deniz’i buraya getirdim. Bunun içinde photoshop falan gibi şeyler aramayın. Bacaklarım, vücudum incecik. Çok şükür, olmam gereken kıvama geldim. Yakında da görürsünüz zaten. Şu an pandemi nedeniyle çok fazla ortaya çıkmayı istemiyorum. Kendime de dikkat etmeye çalışıyorum. Çünkü hasta bir annem var, kendimi muhafaza ediyorum.

– Klipte gördüğüm kadarıyla göğüslerinde bir farklılık var sanki…

Göğüs operasyonu geçirdim. Doku toplattım. Minik bir estetik. Çünkü çok zayıfladım.

– Nasıl kilo verdin?

Şeyda Coşkun hayatıma giren sihirli değneğim oldu. Tabii, çok zorlu bir yoldu. Ama Şeyda çok disiplinli. Bana da bu konuda disiplinli olmayı öğretti. Beslenmeyi ve sporu çok sağlıklı şekilde hayat tarzıma dönüştürecek biri haline getirdi beni. Antidepresan alıyordum. Onu bile bıraktırdı.

– Kaç kilo verdin?

Kısa sürede 20 küsur kilo verdim. Ardından koruma dönemine geçtik. İnsan arada 1-2 kilo alıyor, veriyor. Hemen Şeyda’ma başvuruyorum. Detoks sularıyla bir haftalık kamplarla yola devam ediyoruz. Operasyondan ötürü pilates ve spora küçük ara verdim, hemen başlayacağım. Vücudumla ilgili söyleyeceklerim bu kadar.

– Şu an kaç kilosun?

Bu çok ayıp, bir kadın kilosunu söylemez! Ama şunu diyeyim, ideal kilomdayım.

– Selfie, story atmıyorsun. Bu da kafada soru işareti yaratıyor. Kendini saklıyor musun?

Sosyal mecradan çok anlayan biri değilim. Teknolojiye de pek bayılmıyorum. Ben manuel bir kadınım. Ama dünya bunun üzerine kurulduğu için kendime bunlarla ilgilenen bir ekip kurdum. Yine de gündelik fotoğraflar ve selfie’ler de yüklediğim oluyor. O yüzden bir sıkıntı yok. Ama büyük nazara geldim. Evde her gün adaçayı yakılıyor. Geçen gün ocağım patlıyordu. Sonra sağ gözümde kocaman bir arpacık çıktı ve gözüm kapandı. Yoksa seninle bu görüşmeyi de görüntülü yapacaktık. Gözlükle de konuşsak saçma olacaktı. O yüzden böylesini rica ettim.

– “Deniz kilo vermiş ama bu yüz onun değil” diyenlere ne diyeceksin?

Benim yüzüm. Küçük dokunuşlar var, o kadar. O da normal, 50 yaşındayım. Yoksa Fransız askısı falan yok yani.

– Yeni Deniz’den memnun musun?

Çok memnunum. Eski hüzünlü, kilolu Deniz’den çok sıkılmıştım. Ama o Deniz’in de sebepleri vardı. Bir sürü yaşanmışlıklar, geçmiş travmalar, annemin hastalığı, kardeşimin beyin ameliyatı… Bunlara çok üzüldüm. Üzüntü insana yarayan bir şey değil. Pandemi sebebiyle de kaç aydır evde yaşıyoruz. Mikrofonumu, alkışlarımı özledim. Ama pandemi ortamında üretmek de içimden gelmedi. Ben de biraz kendime yatırım yaptım. Kendime “Sıkıldığın Deniz’i yolla, İngiltere’den küçük kız kardeşi gelsin” dedim. Sıkıldığım Deniz’i gömdük, gönderdik.

– İçsel olarak nasıl yenilikler var?

Hepimiz gibi gelgitli. Haber izleyemiyorum. Kadına şiddet haberlerini görünce saçlarımı yolasım geliyor. İnsanlar kudurmuş, delirmiş durumda! “Dünyanın çivisi mi çıktı Allahım” diyorum ama umudumu kesmiyorum. Çünkü umut kaybolunca her şey kayboluyor. Her yeni güne penceremi açıp “Melekler içeri, şeytanlar dışarı” diye başlıyorum, bunu da Kenan Erçetingöz’den öğrenmiştim.

– Fiziğindeki değişimler sebebiyle sosyal medya şiddetine maruz kalanlardansın… Neden bu kadar acımasız olduk?

Medyatakip benim haberlerim için kullandığım mecra. Her sabah oraya hakkımda çıkan haberler geliyor. Bakmıyorum bile.

– Neden?

Çünkü canımı sıkmak istemiyorum. Yıllar içinde o kadar canım sıkıldı ki… Parmağım acıdığı zaman bile ona kıyamıyorum. Kendimi sevmeyi ve bununla baş etmeyi, nasıl yaşamam gerektiğini öğrendim. Eskiden kendimi sevmiyormuşum, “Önce canan, sonra can” diyormuşum. Şimdi tam tersi, “Önce can” diyorum.

– Hayatını bir cümleyle özetleyecek olsan ne derdin?

Deniz âşık olunca şaşırır.

– Hayatında bir şeyi geri alman gerekse…

Benim keşkelerim yok. Neysem oyum. Bana seni 18 yaşına döndürelim deseler, asla istemem. Yaşanmış yaşanmıştır. Olmuşla ölmüşün çaresi yok. Bu dünya bu.

– 18 yaşındaki Deniz’i bugün görsen ona ne dersin?

Aslan gibisin be, aferin kızım, iyi ki böyle mücadele etmişsin” derim.

– Kendinde en gurur duyduğun şeylerden birini söylemen gerekse?

Allah’ın sevgili bir kuluyum. Bir sürü kez düştüm ama aslanlar gibi ayağa kalktım. Güçlü bir kadın olduğum için kendimle gurur duyuyorum.

– Kendinde en acımasız eleştirdiğin şey ne?

Sabırsızlığım… Ama sabrın da ne olduğunu öğrendim.

– En son ne zaman ağladın?

Rasim Öztekin’in öldüğü an. Bir de sevdiğim arkadaşlarım Ebru ve Aslı’nın annesini kaybettiğimizde ağladım.

– Şöhreti hep en uçlarda yaşadın; en zirveyi de gördün, kötü şeyleri de…

Hayat böyle; inişli çıkışlı. Bir sabah kalkıyorsun çok mutlusun, ertesi sabah kalkıyorsun biraz sen de bulutlusun. Herkesin sorumlulukları var. Bunlarla başa çıkabilmenin de ruhsal gidiş gelişleri var.

– Keşke şöhret olmasaydım dediğin zamanlar oldu mu?

Şöhreti şöyle algılıyorum; ben müzik aşkıyla yaşıyorum. Eğer müziğe âşık olmasaydım, bu işi bir saniye yapmazdım. Ne kadar okullu olmasam da, Allah tarafından verilen bir yeteneğim var. 5 yaşında da böyleydim, 50 yaşında da böyleyim. O yüzden bu aşkla yaşıyorum.

– Peki bazı gençlerin sadece ünlü olmak için bu mesleği seçmelerine ne diyorsun?

Şöhretli olmayı rengârenk buluyorlar. Oysa şöhret gri bir bulut. Bunu taşıyabilmek, anlamlandırabilmek, orada kalabilmek o kadar önemli ki… Yoksa bir günde de şöhret olursun.

-Yeni şarkın ‘Savaş ve Aşk’ yayımlandı…

Hem bedenen hem ruhen kendimi değiştirdim. Yapım şirketimi de… Artık Polat Yağcı’yla çalışıyorum. Yakında bir ‘Best of’ yapacağız. 150’ye yakın şarkı yazmışım. 25’inci yılım, albümde de 25 şarkı olacak. Ama bu meşakkatli bir iş. Bu arada sevenlerime bir şey vermem gerek diye düşündüm. Bu şarkıyı da Polat bana getirdi. Sözler Gökhan Şahin, müzik Nezih Ünen’in. Sözleri itibariyle sanki ben yazmışım gibi hissettim.

– Şarkıda “Savaşta ve aşkta her şey mubah” diyorsun. Gerçekten öyle mi?

Evet, mubahtır. Sözler kurşun, dudak silahtır.

– Sen aşk için nasıl bir mücadele verdin?

Aşk üç harften oluşan çok küçük bir kelime ama içi çok dolu. A, Ş, K… Çok büyük… Ben de büyük mücadeleler verdim. Aşksız hayatta yaşanmıyor ama aşk sadece karşı cinsine beslenecek bir duygu da değil. O kadar çok şeye âşık olabiliyorsun ki; evindeki kediye, köpeğine, baharda açan çiçeğe…

– Peki hiç aşka olan inancını kaybettin mi?

Aşka olan inancımı kaybedersem yok olurum.

– Aşk konusunda mağduriyetlerin oldu mu?

Olmuştur, hayat bu. Ama artık aşka bakış açım çok farklı.

– Nasıl?

20’lerdeki, 30’lardaki gibi uçuş uçuş değilim. Başka şeylere önem veriyor ve başka şeylerden keyif alıyorum. Mesela dostlarımı, arkadaşlarımı da çok azalttım. Kendi içimde sevdiklerimle mutlu bir hayatım var.

– Neden arkadaşlarını azalttın?

Ayıklamak zorunda kaldığım dönemlerden geçtiğim için.

– Oysa sizin dünyanızda herkes dost, can ciğer kuzu sarması görünüyor…

Tabii yalan. Öyle bir dünya yok.

– Nasıl biri seni etkiler?

Asla şekilci bir kadın olmadım. Ancak aklıyla, duygusal seviyesiyle ruhuma hitap edecek bir erkek hayatıma misafir olabilir.

– Sen bir erkek olsan kendinle sevgili olur muydun?

Erkek olsam kendime âşık olurdum.

– Senin şarkıların yıllar geçse de dinleniyor. Ama yeni çıkan isimlerin, günümüz şarkılarının ömrü çok kısa sürüyor. Neden?

Çok fazla yeni sanatçı arkadaşım var. Hepsinin yolu açık olsun. Gemisini yürüten kaptandır. Ama bazen dinlemeye tahammül edemediklerim de oluyor. Herkes üretme peşinde, bu bile güzel. Üretin ama her şeyi de bu kadar çabuk tüketmeyin.

– Öyle bir dönem mi bu?

Hayat fast food’a dönüştü. İnsanlar her şeyden bunalıyor. Ben herkesi tahammüllü olmaya, tevekkül etmeye davet ediyorum. Tabii bunun için sanırım hayattan bir tokat yemek gerekiyor. Çünkü tokat yemeden ayağa kalkamıyorsun. O sınavdan da aynı hataları yapmamak adına kendine bazı dersler çıkarman lazım.

– Peki YouTuber’ların albüm çıkarmasına, şarkıların başarılarının tıklanma üzerinden ölçülmesine ne diyorsun?

Hayat başka bir türe evirildi. İşlerini saygı, sevgi ve vicdanla yapsınlar. Zaten halk görüyor. Biraz daha kültüre, eğitime, okumaya ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.